Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman edip, hicret edenler, malları ve canları ile Allah yolunda cihat edenler, barındırıp yardım edenler; işte onlar birbirlerinin velileridirler. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar onların velayetinden size bir şey yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerinize borçtur. Ancak aranızda anlaşma bulunan bir halkın aleyhine olursa, o bu hükmün dışındadır. Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir....
Məryəm Suresi, 10. Ayet:
"Rabbim! Bana bir ayet ver!" dedi. "Senin ayetin, sapasağlam olduğun halde aralıksız üç gece insanlarla konuşmayacak olmandır." buyurdu....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik, herkese elbette hidayetini verirdik. Fakat Ben'den söz hak oldu: "Cehennemi tamamen cin ve insanlardan dolduracağım."...
Bəqərə Suresi, 2. Ayet:
İşte o Kitap, bunda şüphe yok; korunacaklar için hidayetin ta kendisi....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar Rablerinden (gelen) Hid
âyetin
tam üzerindedirler. Asıl muradlarına kavuşanlar da işte onlar. ...
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve sizi (yakıcı Hakikatten perdeleyen ve beşeriyetinizin idâmesini sağlayan) bulutla gölgeledik; üzerinize menn (varlığınızı oluşturan Allâh Esmâ'sındaki kudret kuvvesi) ve selva (manevî âleminizi hissetme duygusu) inzâl ettik (hakikatinizden şuurunuza). . . "Rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yeyin", dedik. Onlar (hakikat bilgisini değerlendirmeyerek) bize zulmetmediler, kendi nefslerine zulmettiler! (Burada
âyetin
bir bâtın yorumuna yer verilmiştir zâhir anlamı yanı sıra. A. H. )...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Mâ nensah min
âyetin
ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
1.
mâ
: ne, şey, bir şey
2.
nensah
: kaldırırız
3.
min
âyetin
: bir âyet (âyetten)
4.
ev nunsi-hâ
: veya onu unutt...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz herhangi bir
âyetin
hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Bir
âyetin
hükmünü değiştirir, yahut geri bırakırsak ya ondan hayırlısını getiririz, yahut onun eşidini. Bilmez misin ki Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz, bir
âyetin
hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz yerine daha iyisini veya bir benzerini getirmedikçe bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. Allah'ın her şeye güç yetirdiğini bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz, bir
âyetin
hükmünü diğer bir âyetle değiştirirsek veya unutturursak (geri bırakırsak) ondan daha hayırlısını yahud onun benzerini getiririz. Cenâb’ı Allah’ın her şeye kâdir olduğunu bilmedin mi?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Herhangi bir ayetin hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya onun benzerini getiririz. Allah'in her seye kadir oldugunu bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz, bir
âyetin
hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz herhangi bir ayetin daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe onu ne yürürlükten kaldırır ve ne de unuttururuz. Allah'ın herşeye kadir olduğunu bilmiyor musun?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz neshetdiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz) veya unutdurduğumuz (geri bırakdırdığımız) bir
âyetin
(yerine) ya ondan daha hayırlısını, yahud onun benzerini getiririz. Allanın her şey'e kemâliyle kaadir olduğunu bilmedin mi? (Elbette bildin). ...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
(Biz) bir
âyetin
hükmünü kaldırır veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki şübhesiz Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir!...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz neshettiğimiz veya, unutturduğumuz bir ayetin yerine ya ondan daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücünün yettiğini bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 106. Ayet:
Biz, daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe, herhangi bir
âyetin
hükmünü neshetmez veya ertelemeyiz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ve le in eteytellezîne ûtûl kitâbe bi kulli
âyetin
mâ tebiû kıbletek(kıbleteke) ve mâ ente bi tâbîın kıbletehum, ve mâ ba’duhum bi tâbîın kıblete ba’d(ba’dın), ve le initteba’te ehvâehum min ba’di mâ câeke minel ilmi inneke izen le minez zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer gerçekten olursa, olsa
2.
eteyte
: getirsen
3.
ellezîne
: o kimselere, onlara
4.
ûtû
: veril...
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler....
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Kullarım sana BEN'den sorarlarsa, şüphesiz ki ben Kariyb'im (anlayış sınırı kadar yakın!) ("Şahdamarından yakınım"
âyetin
i hatırlayalım). . . Yönelip isteyene (dua) icabet ederim. O hâlde onlar da bana icabet etsinler ve bana iman etsinler ki olgunluklarını yaşasınlar....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
(Hac süresi içinde) Rabbinizin fazlından istemenizde bir suç yoktur. Arafat'tan hep birlikte akıp dönerken, Meşari Haram'da (Müzdelife) Allâh'ı zikredin. O'nu, hid
âyetin
in sizde açığa çıktığı kadarıyla zikredin. Muhakkak ki bundan önce siz (hakikatten) sapmışlardandınız....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Hac mevsiminde Rabbinizin fazlından ticaret istemeniz (alışveriş etmeniz) size günah değildir. Arafat’dan dönüşünüzde Meş’ari Haram nâmındaki yerde Allah’ı zikredin. O, size nasıl hidayet etti ise, siz de onu öylece anın. Doğrusu siz Bundan önce (Allah’ın hidayetinden evvel) cidden sapıklardandınız....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
Sel benî isrâîle kem âteynâhum min
âyetin
beyyineh(beyyinetin), ve men yubeddil ni’metallâhi min ba’di mâ câethu fe innallâhe şedîdul ikâb(ikâbi)....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
1.
sel
: sor
2.
benî isrâîle
: İsrailoğulları
3.
kem
: kaç tane, nice
4.
âteynâ-hum
: onlara verdik
Ali-İmran Suresi, 8. Ayet:
Ya rabbena bizleri hidayetine irdirdikten sonra kalblerimizi yamıltma da ledünnünden bize bir rahmet ihsan eyle, şüphesiz sensin bütün dilekleri veren vehhab sen....
Ali-İmran Suresi, 8. Ayet:
Ey Rabbımız; bizi, hidayetine erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme. Katında bize rehmet lutfet. Şüphesiz en çok lütfeden Sen'sin Sen....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Yarab! dedi: Bana bir âyet (bir alâmet) yap, buyurdu ki: Ayetin nasa üç gün sade işaretten başka söz söyliyememendir. Bununla beraber rabbını çok zikret ve akşam sabah tesbih eyle...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
Ve resûlen ilâ benî isrâîle ennî kad ci’tukum bi
âyetin
min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne). ...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
1.
ve resûlen
: ve resûl, elçi olarak
2.
ilâ benî isrâîle
: İsrailoğulları'na
3.
en-nî
: muhakkak ki ben
4.
kad ci'tu-kum bi
Ali-İmran Suresi, 50. Ayet:
Ve musaddikan limâ beyne yedeyye minet tevrâti ve li uhılle lekum ba’dallezî hurrime aleykum ve ci’tukum bi
âyetin
min rabbikum fettekûllâhe ve etîûn(etîûni). ...
Ali-İmran Suresi, 50. Ayet:
1.
ve musaddikan
: ve tastik edici olan, tastik eden
2.
li-mâ
: şeyi, şeyleri
3.
beyne yedeyye
: ellerim arasında, önümde
4.
mi...
Ali-İmran Suresi, 144. Ayet:
Muhammed, sadece resuldür, elçidir. Nitekim ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, Siz hemen gerisin geriye dinden mi döneceksiniz? Kim geri döner, dinden çıkarsa, bilsin ki Allah’a asla zarar veremez. Ama Allah hid
âyetin
kadrini bilip şükredenleri bol bol mükâfatlandıracaktır....
Ali-İmran Suresi, 169. Ayet:
(169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bil'akis onlar Rableri kafında diridirler. (Öyle ki Allahın) lutf-ü inayetinden, kendilerine verdiği (şehidlik mertebesi) ile hepsi de şâd olarak (cennet ni'metleriyle) rızıklanırlar.. Arkalarından henüz onlara katılamayan (şehid dindaş) lar (ı) hakkında da: «Onlara hiç bir korku yokdur. Onlar mahzun da olacak değillerdir» diye müjde vermek isterler. ...
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
(169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bil'akis onlar Rableri kafında diridirler. (Öyle ki Allanın) lutf-ü inayetinden, kendilerine verdiği (şehidlik mertebesi) ile hepsi de şâd olarak (cennet ni'metleriyle) rızıklanırlar.. Arkalarından henüz onlara katılamayan (şehid dindaş) lar (ı) hakkında da: «Onlara hiç bir korku yokdur. Onlar mahzun da olacak değillerdir» diye müjde vermek isterler. ...
Nisa Suresi, 15. Ayet:
Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Onlar şahidlik ederlerse bu kadınları ölüm yok edinceye, yahut Allah kendilerine çıkış için bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde hapsedin. (İslâmın bid
âyetin
de zina edenler böyle hapsedilirdi. Sonra Hazreti Peygamberin hadîs-i şerifleriyle zina eden bekârlara yüz kırbaç vurma, evlilere de recim “taşla öldürme” cezası verilerek hapis kaldırılmıştı.)...
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allah'ın, bâzılarınızı, bir kısmınıza üstün etmesine haset etmeyin. Erkeklerin, kendi kazançlarından payları var, kadınların da kendi kazançlarından payları var. Allah'tan, lütfünü, in
âyetin
i dileyin, çünkü şüphe yok ki Allah her şeyi tamamıyla bilir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allahın, kiminizi kiminizden üstün kılmıya vesile yapdığı şeyleri ummayın. Erkeklerin, kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi kadınların da yine kendi kazandıklarından bir hissesi vardır. Allahdan, Onun lutf-ü inayetinden isteyin. Şübhesiz ki Allah her şey'i hakkıyle bilendir. ...
Nisa Suresi, 37. Ayet:
Onlar, hem (binnefs) cimrilik yapan, hem insanlara cimriliği emredenler, Allahın lutf-ü inayetinden kendilerine verdiğini gizleyenlerdir. Biz o nankörlere hor ve hakîr edici bir azab hazırlamışadır. ...
Nisa Suresi, 100. Ayet:
Kim Allâh yolunda (zulüm gördüğü yerden, ya da {'Allâh'a firar edin',
âyetin
ce} özüne doğru) hicret ederse, arzda pek çok gidilecek genişlik bulur. . . Kim Allâh'a ve O'nun Rasûlüne (irsâl olanın açıkladığı hakikate) muhacir olarak evinden çıkar, sonra da ona ölüm yetişirse, artık onun mükâfatı Allâh üzerinedir. . . Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (Burada zâhir yanı sıra bir iç anlama da dikkat çekmeye çalıştık. A. H. )...
Nisa Suresi, 139. Ayet:
Onlar ki mü'minleri bırakarak kâfirlerin vel
âyetin
e tutunuyorlar, ızzeti onların yanında mı arıyorlar? Fakat ızzet tamamile Allahındır...
Nisa Suresi, 175. Ayet:
İşte Allaha îman edib de Ona sarılanlar (yok mu?) Onları (Allah) kendisinden bir rahmetin ve lütf-ü inayetin içine sokacak ve onları kendisine (giden) doğru bir yola götürecekdir. ...
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bu yüzden Biz İsrailoğullarına bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(nın cezası) olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. Gerçekten elçilerimiz, onlara hakikatin bütün delilleri ile geldiler: ama, buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde her çeşitli aşırılığa meyletmeye devam etti....
Maidə Suresi, 56. Ayet:
Allah’ın, Rasûlünün ve iman edenlerin vel
âyetin
i, hâkimiyetini, idaresini, korumasını kabul edenler bilsinler ki, Allah’ın orduları, onun tarafında olanlar, işte onlar galip geleceklerdir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten av hayvanı öldürürse, yaptığı işin cezasını çekmesi için öldürdüğü hayvanın dengi bir hayvanı ceza olarak Kâbe’ye ulaştırıp kurban etmesi gerekir. İçinizden iki âdil kişi bu denkliğe karar verir. Yahut ceza olarak bir keffârettir, o nisbette fakir karnı doyurulur. Yahut ona denk gelecek şekilde yaptığının cezasını tatması için oruç tutmaktır. Allah yasaklama
âyetin
den önce işlenen suçların cezalarını affetmiştir. Kim bu su...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey imân edenler! Siz ihrâmlı iken avı öldürmeyin ; sizden kim bile bile onu öldürürse kendisine ceza vardır. O da öldürdüğüne benzer bir davardır ki, öldürülen gibi olduğunu iki âdil kimse takdîr eder, hüküm verir. Davar, hacı kurbanı olmak üzere Kabe'ye götürülür, orada kesilir; yahut yoksullara yemek vermek veya onun dengince oruç tutarak keffaretini edâ etsin. Tâ ki işlediği (bu cinayetin) vebalini tatmış olsun. Geçmişteki (işlenen bu tür cinayetleri) Allah bağışladı. Kim dönüp bir daha böyle...
Ənam Suresi, 4. Ayet:
Ve mâ te’tîhim min
âyetin
min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’rıdîn(mu’rıdîne)....
Ənam Suresi, 4. Ayet:
1.
ve mâ te'tî-him
: ve onlara gelmez (gelmemiştir)
2.
min
âyetin
: bir âyet, mucize
3.
min âyâti
: âyetlerden
4.
rabbi-him
...
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Ve minhum men yestemiu ileyk(ileyke), ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve in yerev kulle
âyetin
lâ yu’minû bihâ, hattâ izâ câuke yucâdilûneke yekûlullezîne keferû in hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne)....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
1.
ve min-hum
: ve onlardan
2.
men
: kim(ler)
3.
yestemiu
: dînler, işitir
4.
ileyke
: seni
Ənam Suresi, 35. Ayet:
Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyeh(
âyetin
), ve lev şâallâhu le cemeahum alel hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn(câhilîne). ...
Ənam Suresi, 35. Ayet:
1.
ve in kâne
: ve eğer oldu ise
2.
kebure
: zor, ağır geldi
3.
aleyke
: sana
4.
i'râdu-hum
: onların yüz çevirmel...
Ənam Suresi, 71. Ayet:
De ki hiç biz Allahı bırakır da bize ne menfaat ne zarar yapamıyacak nesnelere yalvarır mıyız? ve Allah bizi hidayetine kavuşturmuş iken ardımıza döner miyiz? o avanak gibi ki Arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar ayartıb uçuruma çekmekte, beride ise arkadaşları var bize gel diye onu doğru yola çağırıb duruyorlar, de ki her halde hidâyet Allah hidayeti ve biz şöyle emr edildik: Halıs müslim olalım rabbülâlemîne...
Ənam Suresi, 71. Ayet:
De ki: «Biz hiç Allah'ı bırakıp da bize ne fayda, ne de zarar vermeyecek nesnelere yalvarır mıyız? Ve Allah bizi hidayetine kavuşturmuş iken ardımıza (şirke) döner miyiz? Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri o avanak kimse gibi. De ki: «Allah'ın hidayet yolu doğru yolun ta kendisidir. Ve biz alemlerin Rabbine teslimiyet göstermekle emrolunduk.»...
Ənam Suresi, 71. Ayet:
De ki: 'Allah’ı bırakıp da, bize ne fayda veren ne de bize zararı dokunan şeylere mi tapalım? Ve Allah bizi hidâyete erdirdikten sonra, ökçelerimiz üzerinde geriye (küfre)mi döndürülelim? O kimse gibi ki, 'Bize gel!’ diye kendisini hidâyete da'vet eden arkadaşları varken, şeytanlar onu yeryüzünde şaşkın bir hâle düşürmüştür.' De ki: 'Şübhesiz Allah’ın hidâyeti, hid
âyetin
ta kendisidir. Ve bize, âlemlerin Rabbine teslîm olmamız emredildi.'...
Ənam Suresi, 71. Ayet:
De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda ve zarar veremeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra arkadaşları; bize gel, diye doğru yola çağırırken; şeytanların saptırıp şaşkın bir halde çöle düşürmek istedikleri kimse gibi ökçelerimizin üstünden gerisin geri mi dönelim? De ki: Allah'ın hidayeti, asıl hidayetin kendisidir. Ve biz; alemlerin Rabbına teslim olmakla emrolunduk....
Ənam Suresi, 77. Ayet:
vaktâki ay doğmak üzere iken gördü «bu imiş rabbım» dedi, derken batınca «kasem ederim ki, dedi, rabbım beni hidayetine mazhar etmese idi muhakkak şu şaşkın kavmden olacakmışım»...
Ənam Suresi, 90. Ayet:
1.
ulâike ellezîne
: işte onlar
2.
hedâ allâhu
: Allah hidayete erdirdi
3.
fe bi hudâyu-hum ıktedih
: öyleyse onların hidayetine tâbî ol
4.
Ənam Suresi, 90. Ayet:
İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayetine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de....
Ənam Suresi, 90. Ayet:
O Peygamberler, Allah’ın hidayetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü. (Onların tevhid yolunda bulun.) De ki: “-sizi bu tevhide (Kur’an’a) çağırmama sizden bir ücret istemem. O Kur’an, âlemler için (insan ve cinleri irşad için) ancak bir öğüddür....
Ənam Suresi, 90. Ayet:
İşte o Peygamberler Allahın hidayetine iriştirdiği kimseler, sen de onların gittiği yoldan yürü, ben, de: Buna karşı sizden bir ecr istemem, o mahzâ âlemîni irşad için ilâhî bir yadigârdır...
Ənam Suresi, 90. Ayet:
Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki: «Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.»...
Ənam Suresi, 90. Ayet:
İşte onlar (o peygamberler), Allah’ın hidâyete erdirdiği kimselerdir; (Habîbim, yâ Muhammed!) Artık (sen de) onların hid
âyetin
e tâbi' ol! De ki: '(Ben) ona (Kur’ân’a) karşı sizden bir ücret istemiyorum! O, ancak âlemler (ve bütün asırlar) için bir nasîhattir.'...
Ənam Suresi, 90. Ayet:
İşte bunlar; Allah'ın hidayet ettikleridir. Öyleyse sen de onların hidayetine uy. De ki: Ben bunlara karşı sizden hiçbir ücret istemem. Bu, ancak alemler için bir öğüttür....
Ənam Suresi, 90. Ayet:
İşte onlar, Allah Teâlâ'nın hidâyet ettiği zâtlardır. Sen de onların bu tarik-i hidayetini takip et. De ki: «Sizden bunun üzerine bir ücret istemem, o âlemler için bir mev'izeden başka değildir.»...
Ənam Suresi, 125. Ayet:
Hasılı Allah her kimi hidayetine irdirmek isterse, islâma sinesini açar, gönlüne genişlik verir, her kimi de dalalete bırakmak isterse onun da kalbini daraltır öyle sıkıştırır ki sanırsın öfkesinden göke çıkacak, iymana gelmezleri Allâh o murdarlık içinde hep böyle bırakır...
Əraf Suresi, 106. Ayet:
Kâle in kunte ci’te bi
âyetin
fe’ti bihâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). ...
Əraf Suresi, 106. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
in kunte
: eğer sen, ..... isen
3.
ci'te bi
: geldin, getirdin
4.
âyetin
: bir âyet
Əraf Suresi, 128. Ayet:
Musâ kavmine siz, dedi: Allahın avn-ü ınayetini isteyin ve acıya tahammül edib dayanın, her halde arz Allahındır ona kullarından dilediğini varis kılar, akıbet ise müttekilerindir...
Əraf Suresi, 132. Ayet:
Ve kâlû mehmâ te’tinâ bihî min
âyetin
li tesharenâ bihâ fe mâ nahnu leke bi mu’minîn(mu’minîne). ...
Əraf Suresi, 132. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
mehmâ
: ne, her ne, ne olsa
3.
te'ti-nâ
: sen bize getirirsin
4.
bi-hi
: onu
...
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle
âyetin
lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne)....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
1.
se asrifu
: çevireceğim, uzaklaştıracağım
2.
an âyâtî
: âyetlerimden
3.
ellezîne
: o kimseler
4.
yetekebberûne
...
Əraf Suresi, 156. Ayet:
«Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük.» Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım....
Əraf Suresi, 196. Ayet:
Benim velim, benim koruyucum, benim emrinde olduğum otorite, kitabı, Kur’ân’ı bölüm bölüm indiren Allah’tır. O, dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi, müslüman, sâlih kullarının vel
âyetin
i, idaresini, korumasını üzerine almıştır....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Ve izâ lem te’tihim bi
âyetin
kâlû lev lectebeytehâ, kul innemâ ettebiu mâ yûhâ ileyye min rabbî hâzâ besâiru min rabbikum ve huden ve rahmetun li kavmin yu’minûn (yu’minûne)....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
1.
ve izâ lem te'ti-him
: ve onlara getirmediğin zaman
2.
bi-
âyetin
: bir âyeti
3.
kâlû
: dediler
4.
lev lâctebeyte-hâ
(lev...
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Hani O, kendinden bir sükûn ve güven hâli oluşturuyordu; sizi onunla (nefsanî duygulardan) arındırmak, sizden şeytanın pisliğini (korku, evham) gidermek, şuurunuzdaki Hak müşahedesini kuvvetlendirmek ve ayakları (-nızı) (bu ilimle) sâbit tutmak için de üzerinize semâdan bir su inzâl ediyordu (SU, ilmî marifet; kesinlikle Allâh muradı neyse onun yerine geleceğine, yakîn hâline işaret eder). (Bu âyet benzetme yollu anlatımın örneğidir. Zira olay sırasında gökten yağan su - yağmur, ayakları yere ba...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olan kimseler
3.
ve hâcerû
: ve hicret ettiler
4.
ve câhedû
: ve c...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman edenler, Allah için hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücahede edenler (ki bunlar Muhacirlerdir) , bir de Muhacirleri barındıranlar ve onlara yardım edenler var ya, işte onlar mirasta birbirlerinin velileridirler. (Bidâyette muhacirlerle Ensar birbirlerine mirasçı olurlardı. Sonra bu hüküm kaldırılmıştır). İman edip de hicret etmiyenlere gelince; hicretlerine kadar sizin için mirasda onlara hiç bir vel
âyetin
iz yoktur. Bununla beraber eğer dinde yardımınızı isterlerse, o...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Onlar ki inanıp hicret ettiler ve mallariyle canlariyle Allah yolunda savaştılar ve onlar ki (hicret edenleri) barındırıp yardımda bulundular, işte bunlar birbirlerinin dostu ve yârıdır. Onlar ki inandılar ama hicret etmediler, üzerlerinde —hicret etmelerine kadar— lehlerine hiçbir velayetiniz yoktur. Bununla beraber dinde size yardım etmek isterlerse, sizinle aralarında kesin anlaşma bulunan bir cemaat dışında onlara yardım size gerekir. Allah yapageldiğiniz şeyleri görmektedir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Gerçek şu ki, inananlar, hicret edenler ve Tanrı yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İnanıp hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Tanrı, yaptıklarınızı görendir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman edib hicret edenler, Allah yolunda bulunanlar, canlariyle cihâdda bulunanlar, (muhacirleri) barındırıb yardım edenler (yok mu?), işte onlar birbirinin (mîrasda) velîleridir îman getirib de hicret etmeyenlere ise, hicret edecekleri zamana kadar, sizin onlara hiç bir şey ile velayetiniz yokdur. (Bununla beraber) eğer onlar dîn hususunda sizden yardım isterlerse yardım etmek üstünüze borcdur. Şu kadar ki sizinle aralarında muaahede bulunan bir kavm aleyhinde değil. Allah yapacaklarınızı hakkıy...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Doğrusu îmân edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihâd eden (Muhâcir)ler ve (onları) barındırıp yardım edenler (Ensâr) var ya, işte onlar birbirlerinin velîleri (vârisleri)dirler. Îmân edip de (henüz) hicret etmeyenler ise, hicret edinceye kadar onların vel
âyetin
den(mîrasçılığından) size hiçbir şey yoktur. Fakat din husûsunda sizden yardım isterlerse, artık üzerinize (onlara) yardım etmek düşer; ancak aranızda kendileriyle andlaşma bulunan bir kavme karşı (yardım istemeler...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
O kimseler ki, imân ettiler ve muhâcerette bulundular ve Allah yolunda mallarıyla ve nefisleriyle mücâhedeye atıldılar ve o kimseler ki, yer verdiler ve yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin velîleridir. Ve o kimseler ki, imân ettiler de muhâcerette bulunmadılar. Hicret edinceye kadar onların vel
âyetin
den hiçbir şey size ait değildir. Ve eğer din hususunda yardımınızı isterlerse yardım etmek üzerinize icab eder. Ancak sizinle aralarında bir muâhede bulunmuş olan bir kavim aleyhine değil! Ve A...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman eden, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden ve (muhacirleri) barındırıp, onlara yardım edenler. İşte onlar birbirlerinin velisidir. İman edip de hicret etmeyenler, onlar hicret edene kadar hiç bir velayetiniz yoktur. Fakat din hususunda sizden yardım isterlerse onlara -aranızda anlaşma olan toplumdan başkasına karşı- yardım etmeniz gerekir. Allah yaptıklarınızı görmektedir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Onlar ki inandılar, hicret ettiler, Allâh yolunda mallariyle, canlariyle savaştılar ve onlar ki (yurtlarına göçenleri) barındırdılar ve yardım ettiler; işte onlar, birbirlerinin velisi(dostu, koruyucusu)durlar. İnanıp da hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar, onların vel
âyetin
den size bir şey yoktur (onları korumakla yükümlü değilsiniz). Fakat dinde yardım isterlerse (onlara) yardım etmeniz gerekir. Yalnız, aranızda andlaşma bulunan bir topluma karşı (yardım etmeniz) olmaz. All...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yapmakta olduklarınızı görendi...
Tövbə Suresi, 67. Ayet:
Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar....
Tövbə Suresi, 67. Ayet:
Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerinin (kopyası ve ta mamlayıcısı)dır; Kötülükleri emrederler, iyilikten alıkoyarlar ve ellerini (cimriliklerinden dolayı) sımsıkı tutarlar. Allah'ı unuttular, Allah da onları unutmaya terketti (inayet ve hid
âyetin
i onlardan kesti.) Şüphesiz ki münafıklar, fâsıklar (ilâhî buyrukları çiğneyip şer'î hükümleri aşanlar)dır, onlar....
Tövbə Suresi, 76. Ayet:
Allah, kendilerine fazl-ü inayetinden verince de onunla cimrilik edib (tâat-i ilâhiyyeye) arka çevirdiler. Onlar öyle dönekdirler! ...
Yunus Suresi, 9. Ayet:
Amma iyman edib güzel güzel ameller yapan kimseler, onların rabbı kendilerini iymanları sebebiyle hidayetine irdirir, naîm Cennetlerinde altlarından ırmaklar akar...
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Ve lev câethum kullu
âyetin
hattâ yerevûl azâbel elîm(elîme). ...
Yunus Suresi, 97. Ayet:
1.
ve lev câet-hum
: ve onlara gelse bile
2.
kullu
: hepsi, bütün
3.
âyetin
: âyet
4.
hattâ
: hatta, oluncaya kada...
Yusif Suresi, 38. Ayet:
«Atalarım İbrâhîmin, İshaakın, Ya'kubun dînine uydum. Allaha her hangi bir şey'i ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz. Bu (tevhîd), bize ve insanlara Allahın lütf-ü ın
âyetin
dendir. Fakat insanların çoğu (buna karşı) şükretmezler». ...
Yusif Suresi, 105. Ayet:
Ve keeyyin min
âyetin
fîs semâvâti vel ardı yemurrûne aleyhâ ve hum anhâ mu’ridûn(mu’ridûne)....
Yusif Suresi, 105. Ayet:
1.
ve keeyyin
: ve (ne kadar) pek çok, nice
2.
min
âyetin
: (âyetlerden) âyet, delil
3.
fî es semâvâti
: göklerde
4.
ve el ardı...
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh(zurriyyeten), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi
âyetin
illâ bi iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun)....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
rusulen
: resûller
4.
min kabli-ke
: senden önce
...
Nəhl Suresi, 82. Ayet:
Eğer buna karşı yine yüz çevirirlerse (islâmı kabul etmezlerse), ey Rasûlüm, senin üzerine düşen ancak açık bir tebliğdir. (Bu âyet-i kerime kıtal
âyetin
den önce nâzil olmuştur)....
Nəhl Suresi, 95. Ayet:
Allah’ın ahdini, (karşılığında ne alsanız) az (düşecek) bir fiyata satmayın! Eğer bilirseniz, ancak Allah katında olan (ahde ri
âyetin
ize karşı verilecek mükâfât) sizin için hayırlıdır....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne
âyetin
vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufter(mufterin), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne)....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman
2.
beddelnâ
: biz değiştirdik
3.
âyeten
: bir âyet
4.
mekâne
: yer, mekân
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir âyeti, başka bir
âyetin
yerine koyup hükmünü değiştirdik mi, Allah neyi indireceğini daha iyi bildiği halde, sen derler, ancak bir iftirâcısın; halbuki onların çoğu bilmez....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- "Sen ancak bir iftiracısın" dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine başka bir âyeti getirdiğimizde, "Sen yalnızca bir iftiracısın!" dediler. Allâh neyi inzâl ettiğini daha iyi bilir! Bilakis, onların çoğunluğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz geçmiş kitaplardaki bir
âyetin
yerine Kur’ân ile başka bir âyeti getirdiğimiz zaman, -ki Allah neyi indireceğini iyi bilir- : 'Bu Kur’ân’ı sen uyduruyor, Allah’a iftira ediyorsun' derler. Kesinlikle hayır. Onların çoğu ilimden yoksun insanlar, neshin-geçmiş kutsal kitapları yürürlükten kaldırmanın hikmetini bilemezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimizde -ki Allah ne indirdiğini pek iyi bilir-: 'Sen ancak bir iftiracısın' derler. Hayır; onların çoğu bilmiyor....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilir.- "Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz, bir
âyetin
yerine, bir âyeti değiştirip getirdiğimiz zaman (önceki
âyetin
hükmünü kaldırdığımız vakit) Allah ne indirdiğini pek iyi bilmişken, kâfirler dediler ki: “- Sen, ancak bir iftiracısın.” Hayır, onların çoğu Kur’ân’ın hakikatını ve hüküm değiştirmenin faydasını bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir ayetin yerini baska bir ayetle degistirdigimizde, ki Allah ne indirdigini gayet iyi bilir onlar, «Sen sadece uyduruyorsun» derler. Hayir, oyle degildir, ama onlarin cogu bunu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir âyeti başka bir
âyetin
yerine koyup değiştirdiğimizde —ki Allah indireceğini daha iyi bilir— onlar, sen ancak uyduruyorsun, derler. Hayır, onların çoğu (hakikati) bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, 'Sen sadece uyduruyorsun' derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- «Sen ancak bir iftiracısın» dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir âyeti bir
âyetin
yerine bedel yaptığımız vakıt Allah indirdiğine ve indireceğine a'lem iken o Şeytan yârânı: «Sen sırf bir müfterîsin» dediler, hayır onların çoğu bilmezler...
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir ayeti bir ayetin yerine bedel yaptığımız zaman Allah indirdiğini ve indireceğini en iyi bilirken o şeytan dostları: «Sen yalnızca bir iftiracısın!» dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, Tanrı neyi indirdiğini daha iyi bilir... "Sen yalnızca iftira edicisin" dediler. Hayır onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir âyeti diğer bir
âyetin
yerine (bunu nesh ederek) getirdiğimiz vakit — ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilendir — dediler ki: «Sen ancak bir iftiracısın». Hayır, onların pek çoğu bilmezler. ...
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir
âyetin
yerine (onun hükmünü kaldıran) başka bir âyet getirdiğimiz zaman, ki Allah ne indirdiğini daha iyi bilendir, (kâfirler:) 'Sen ancak bir iftirâcısın!' derler. Hayır! Onların çoğu bilmiyorlar....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz, bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman; Allah ne indirdiğini gayet iyi bilirken, onlar: Sen sadece uyduruyorsun, derler. Hayır onların çoğu bunu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayetin yerine bir başka ayeti getirdiğimizde -ki Allah adım adım ne indirdiğini bütünüyle bilmektedir- (hakkı inkar edenler), "Sen sadece uyduruyorsun!" derler. Oysa onların çoğu bilmeyen, anlamayan kimselerdir!...
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Ve Biz bir âyeti bir
âyetin
yerine tebdîl edince, Allah ise indirdiğine pek ziyâde alîmdir. Dediler ki: «Sen şüphesiz bir iftiracısın.» Hayır. Onların ekserisi bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Allah ne indireceğini pek iyi bildiği halde, biz bir âyeti başka bir
âyetin
yerine getirdiğimiz zaman: “Sen ancak iftiracısın. ” derler. Hayır! Onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah ne indirdiğini çok iyi bilir- şöyle derler: “sen ancak uyduruyorsun.” Hayır, onların çoğu bilmiyorlar....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine onun hükmünü neshedecek başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah göndereceği âyetleri pek iyi bilmektedir- onlar: "Sen iftiracının tekisin!" dediler. Hayır, hiç de öyle değil! Onların çoğu işin gerçeğini bilmiyorlar....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman, -Allâh ne indirdiğini bilirken- "Sen (Allah'a) iftirâ ediyorsun (bu sözleri kendin uydurup Allâh'ın üstüne atıyorsun)" derler. Hayır, onların çokları bilmiyorlar....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayeti, bir (başka) ayetin yeriyle değiştirdiğimiz zaman, -Allah neyi indirdiğini daha iyi bilmektedir- «Sen yalnızca iftira edicisin» dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir
âyetin
yerine başka bir âyet getirdiğimizde-ki Allah peyderpey indirdiklerini çok iyi bilir-onlar 'Sen iftiracının birisin' derler. Onların çoğu, işin aslını bilmiyor....
Nəhl Suresi, 101. Ayet:
Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: "Sen düpedüz bir iftiracısın." Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Senelerin adedini ve hesabını bilmeniz için geceyi ve gündüzü iki âyet (vasıta, alâmet) kıldık. Gecenin
âyetin
i (belirtisini) (gecenin içindekileri) görünmez kıldık. Rabbinizden fazl istemeniz için gündüzün
âyetin
i (belirtisini) (gündüzün içindekileri) görünür kıldık. Ve herşeyi detaylı olarak tafsil ettik (açıkladık)....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Gece ile gündüzü iki ayet kıldık. Gecenin ayetini sildik; Rabbinizden lütuf aramanız ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için gündüz ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz her şeyi genişçe anlattık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Geceyi ve gündüzü iki ayet (delil) kıldık. Rabbinizin nimetlerini arayasınız ve yılların hesabını bilesiniz diye gecenin ayetini sildik, gündüzün ayetini aydınlık kıldık. Biz her şeyi ayrıntısıyla açıklarız....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Halbuki biz geceyi, gündüzü iki âyet yaptık, sonra gece
âyetin
i mahvettik ve gündüz
âyetin
i gösterici gıldık ki rabbınızdan fadıl taleb edesiniz ve senelerin sayısını ve hisabını bilesiniz, hem her şeyi tafsıl etmiş te etmişiz....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz, her şeyi yeterince açıkladık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz gece ile gündüzü (kudretimize delâlet eden) iki âyet (nişane) kıldık da gece
âyetin
i silib (giderib yerine eşyâyi) gösterici (zıyâdâr) gündüz
âyetin
i getirdik. Tâki (gündüzün) Rabbinizden (geçiminize âid) bir lûtf-u inayet arayasınız, yılların sayısını, (vakıtların) hesabı (nı) bilesiniz. İşte biz (böylece) her şey'i gereği gibi anlatdık. ...
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbınızdan lutuf dileyesiniz ve yılların hesabını, sayısını bilesiniz diye gece ayetini silip gündüz ayetini aydınlık kıldık. Ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Oysa, Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; öyle ki, gece ayetini gideriyoruz ve peşinden (onun yerine) ışık saçan gündüz ayetini getiriyoruz ki Rabbinizin cömertliğinden (payınıza düşeni) arayasınız ve bir de gelip geçen yılların ve (gelmesi kaçınılmaz olan) hesabın farkına varabilesiniz. Ve böylece, her şeyi açık açık ortaya koyduk!...
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi gösteren) iki âyet yaptık. Gece
âyetin
i sildik, gündüz
âyetin
i aydınlatıcı yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik ve Rabbinizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz her şeyi yeterince açıkladık....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz geceyi ve gündüzü de iki âyet yaptık; Rabbinizin lütfundan rızkınızı aramanız ve yılların sayısı ile hesabınızı bilmeniz için gecenin
âyetin
i giderip gündüz
âyetin
i aydınlattık. Biz herşeyi böyle inceden inceye ayrıntılandırmış bulunuyoruz....
İsra Suresi, 12. Ayet:
Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık....
İsra Suresi, 38. Ayet:
Bunlar("Allâh ile beraber başka tanrı edinme!"
âyetin
den itibaren sayılan fiiler)in hepsi, kötü olan, Rabbinin katında hoş görülmeyen şeylerdir....
İsra Suresi, 54. Ayet:
(Onlara söyliyeceğiniz en güzel kelime şudur):”- Rabbiniz, sizi, çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, yahut dilerse (küfür üzere ölmekle) size azab eder”. Seni de (ey Rasûlüm kendilerini imana zorlamak için) üzerlerine bir vekil göndermedik. (Bu
âyetin
hükmü kıtal âyeti ile nesh edilmiştir.)...
İsra Suresi, 79. Ayet:
Ayrıca gecenin bir kısmında, yararını göreceğin, Kurân'la teheccüde kalk (uyanarak salâtı yaşa)! Umulur ki Rabbin sende Makam-ı Mahmud'u bâ'seder (sende o makamın özelliklerini açığa çıkartır. . . {Ve çıkartmıştır da "İnna fetahnaleke"
âyetin
de bildirilen husus ile. A. H. })!...
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Onların haberini sana gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rab'lerine inanmış gençlerdi. Onların hidayetini arttırmıştık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
(Şimdi) sana onların kıssasını, hakıykatı vech ile, anlatalım: Doğrusu onlar Rablerine îman eden gene yeğitlerdi. Biz de onların hid
âyetin
i artırmışdık. ...
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Sana; onların kıssalarını gerçek olarak anlatalım: Doğrusu onlar; Rabblarına inanmış, genç yiğitlerdi. Biz de onların hidayetini artırmıştık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Biz sana onların haberlerini doğru olarak hikaye ediyoruz. Onlar genç bir zümre idiler. Rablerine imân etmişlerdi ve Biz de onların hid
âyetin
i arttırmış idik....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Biz sana onların haberlerini doğru olarak anlatıyoruz. Onlar, Rab’lerine iman etmiş gençlerdi. Biz onların hidayetini artırmıştık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Onların haberlerini Biz sana hak ile bildiriyoruz. Onlar Rablerine iman etmiş gençler idi; Biz de onların hidayetini arttırdık....
Kəhf Suresi, 13. Ayet:
Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık....
Məryəm Suresi, 10. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
rabbic'al (rabbi ic'al)
: Rabbim beni kıl, bana ver
3.
lî âyeten
: bir âyet, bir delil, bir işaret
4.
kâle
Məryəm Suresi, 10. Ayet:
Dedi ki: "Rabbim, bana bir ayet ver." Dedi ki: "Senin ayetin, sapasağlam iken üç tam gece insanlarla konuşmamandır."...
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Ve Allah, hidayette (hidayete ermiş) olanların hidayetini arttırır. Bâki olan salih ameller, Rabbinin indinde sevap bakımından daha hayırlıdır ve dönüş (karşılığı olan mükâfat) bakımından (da) daha hayırlıdır....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Ve Allah, hidâyete erenlerin hid
âyetin
i arttırdıkça arttırır ve ebedî kalacak iyi işler, Rabbinin katında sevapça da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlı....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de âkıbetçe daha iyidir....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de âkıbetçe daha iyidir....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
ALLAH, doğru yolu seçenlerin hidayetini arttırır. Erdemli işler, Rabbinin katında ebedi olarak en iyi ödülü ve en iyi sonucu hakkeder....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, hidayete erenlerin hidayetini artırır. Baki kalacak salih ameller Rabbının katında hem sevab olarak daha hayırlı, hem de netice olarak daha hayırlıdır....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah hidayette bulunanların hidayetini artırır. Bâki kalacak sâlih ameller, Rabbinin katında hem sevap olarak daha iyidir, hem de netice olarak daha hayırlıdır....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, doğru yola girenlerin hidayetini artırır. Kalıcı olan doğrular, Rabbinin katında hem sevapça hem de netice bakımından daha hayırlıdır....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allâh, yola gelenlerin hid
âyetin
i artırır. Kalıcı olan yararlı işler, Rabbinin yanında hem mükâfât bakımından daha iyidir, hem varılacak yer bakımından daha iyidir!...
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah, doğru yolda olanların hidayetini artırır. Barışa ve hayra yönelik kalıcı işler, Rabbin katında sevapça daha üstün, sonuç bakımından daha hayırlıdır....
Taha Suresi, 47. Ayet:
Fe’tiyâhu fe kûlâ innâ resûlâ rabbike fe ersil meanâ benî isrâîle ve lâ tuazzibhum, kad ci’nâke bi
âyetin
min rabbik(rabbike), ves selâmu alâ menittebeal hudâ....
Taha Suresi, 47. Ayet:
1.
fe'tiyâ-hu
: o halde (ikiniz) ona gidin
2.
fe
: o zaman, öyleyse, böylece
3.
kûlâ
: ikiniz söyleyin
4.
in-nâ
: ...
Taha Suresi, 122. Ayet:
Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve onu hid
âyetin
e mazhar etti....
Taha Suresi, 133. Ayet:
Ve kâlû lev lâ ye’tînâ bi
âyetin
min rabbih(rabbihî), e ve lem te’tihim beyyinetu mâ fîs suhufil ûlâ....
Taha Suresi, 133. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
lev lâ
: olsa olmaz mı
3.
ye'tî-nâ bi
: bize getirir
4.
âyetin
: âyet
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
Bel kâlû adgâsu ahlâmin belifterâhu bel huve şâır(şâırun), fel ye’tinâ bi
âyetin
kemâ ursilel evvelûn(evvelûne). ...
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
kâlû
: dediler
3.
adgâsu
: karışık, içinden çıkılmayan
4.
ahlâmin (hulmun)
: rüyalar (rüya)
...
Ənbiya Suresi, 51. Ayet:
Azametim hakkı için, biz Mûsa’dan evvel de İbrahîm’e hidayetini vermiştik ve biz, buna (peygamberliğe) ehil olduğunu biliyorduk....
Həcc Suresi, 37. Ayet:
Onların ne etleri, ne kanları hiç bir zaman Allaha (yükselib) erişmez. Fakat sizden Ona (yalınız) takvaa ulaşır. Size olan hid
âyetin
e karşı Allâhı büyük tanımanız içindir ki O, bunları böylece size raam etmişdir. (Habîbim) iyi hareket edenleri müjdele. ...
Həcc Suresi, 52. Ayet:
Senden önce hiç bir resul veya nebî göndermedik ki, halkının hid
âyetin
i umarak gayret gösterdiğinde, Şeytan onun temennisi hakkında bir vesvese vermek, ümidini kırmak istemesin. Ama Allah, şeytanın attığı o vesveseyi giderir, sonra da âyetlerini sapasağlam, muhkem kılar. Zira Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Həcc Suresi, 67. Ayet:
Biz her ümmete bir ibâdet yolu (şerîat) gösterdik ki onlar bunun aamilleridir. O halde emirde seninle asla münazaa etmesinler. Sen (insanları sâdece) Rabbine da'vet et. Çünkü sen, şübhesiz dosdoğru bir hid
âyetin
tâ üzerindesin. ...
Nur Suresi, 59. Ayet:
Çocuklarınızdan ergenlik çağına ulaşanlar, büyüklerinin izin istedikleri gibi izin istesinler. Allah, size ayetini işte böyle açıklar. Allah, âlimdir, hakimdir....
Furqan Suresi, 53. Ayet:
"HÛ" ki. . . İki deryayı (şuur ve bilinç - beden) birbirine salan; biri tatlı mı tatlı bir su (orijin benlik - insanî mânâ), diğeri ise tuzlu ve acıdır (kendini hayvani beden kabullenmiş oluşmuş benlik - bilinç)! Bu ikisinin arasında da bir berzah (engel, perde); hicrî mehcûr (zıddıyet - düşmanlık); bir engel oluşturdu ('Birbirinize düşman olarak inin'
âyetin
i hatırlayalım. A. H. )!...
Şüəra Suresi, 154. Ayet:
Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi
âyetin
in kunte mines sâdikîn(sâdikîne)....
Şüəra Suresi, 154. Ayet:
1.
mâ
: değil
2.
ente
: sen
3.
illâ
: ancak, başka
4.
beşerun
: beşer, insan
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Bunu kabûl etmezlerse artık bil ki onlar, ancak kendi dileklerine uyuyorlar ve Allah'ın hid
âyetin
i bırakıp kendi dileğine uyan kişiden daha sapık kimdir ki? Şüphe yok ki Allah, zâlim topluluğu doğru yola sevketmez....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
Dediler ki, 'Senin hidayetine uysak yurdumuzdan ediliriz. Onları, katımızdan her çeşit ürünün rızık olarak toplanıp götürüldüğü güvenli ve kutsal bir bölgeye yerleştirmedik mi? Ne var ki çokları bilmez....
Rum Suresi, 18. Ayet:
Göklerde ve yerde hamd Onundur. Gündüzün nih
âyetin
de de, öğle vakfına vardığınız vakıtda da (Allâhı tenzîh ve tesbîh edin, namaz kılın). ...
Rum Suresi, 18. Ayet:
Ve hamd, göklerde ve yerde O'na mahsustur ve gündüzün nih
âyetin
de de ve öğle vaktine vardığınızda da....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
İsteseydik her cana hidayetini verirdik. Ancak benden: 'Andolsun ben cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım' sözü hak olmuştur. [2]...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım."...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik, herkese (dünyada) hidayetini verirdik, fakat benden şu söz gerçekleşti: “- Muhakkak ki cehennemi bütün (kâfir olan) cinlerle, insanlardan dolduracağım.”...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, «Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım» diye benden kesin söz çıkmıştır....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Dileseydik herkese hidayetini verirdik. Ancak, cinlerin ve insanların bir kısmıyla cehennemi topluca dolduracağıma dair sözüm gerçekleşmiştir....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dilemiş olsa idik her nefse hidayetini verirdik ve lâkin benden şu kavil hakk oldu: elbette ve elbette Cehennemi dulduracağım bütün cinlerle insanlardan...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dilemiş olsaydık, herkese hidayetini verirdik; fakat tarafımdan şu söz verildi: «Elbette ve elbette cehennemi bütün cin ve insanlardan dolduracağım!»...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hid
âyetin
i verirdik. Fakat benden: «Bütün insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım.» sözü hak olmuştur....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkar edenlerle) tamamıyla dolduracağım."...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Hâlbuki dileseydik, herkese hid
âyetin
i elbette verirdik; fakat (herkesi kendi irâdesinde serbest bırakarak) benden: 'Cehennemi, bütün cinlerden ve insanlardan(emirlerime isyân edenlerle) muhakkak dolduracağım!' sözü hak olmuştur....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Dileseydik, herkese hid
âyetin
i verirdik, (herkesi doğru yola iletirdik). Fakat benden "Mutlaka cehennemi, cinlerden ve insanlardan bir kısmiyle tamamen dolduracağım!" kararı çıkmıştır....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: «Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (küfre sapanlarla) tamamiyle dolduracağım»....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dileseydik, her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım."...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik, biz herkese hid
âyetin
i verirdik. Lâkin benden şu söz sâdır olmuştur: "Elbet ve elbet cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım!"....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik her nefse kendi hidayetini verirdik. (Onlarda doğru yolu bulurlardı)...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dileseydik herkese (dünyada) hid
âyetin
i verir (doğru yola iletir)dik....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
“Eğer dileseydik elbette her nefse hid
âyetin
i verirdik. Fakat benden söz tahakkuk etmiştir. Andolsun cehennemi elbette cinlerden ve insanlardan hepsiyle dolduracağım.”...
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Dileseydik herkese hidayetini verirdik. Fakat cehennemi bütün cin ve insanlardan (emrime karşı gelenlerle) dolduracağım diye, Ben’den kesin söz çıkmıştır....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik....
Zümər Suresi, 17. Ayet:
(17-18) Tağuta ibadet etmekten kaçınıp gönülden Allah’a yönelenlere müjdeler var! O halde sözü dinleyip sonra da en güzelini tatbik eden kullarımı müjdele! İşte onlardır Allah’ın hid
âyetin
e mazhar olanlar ve işte onlardır akl-ı selim sahibi olanlar....
Zümər Suresi, 18. Ayet:
(şu) söylenen her sözü (dikkatle) dinleyen ve onların en güzeline uyan (kullarım)a: (çünkü) Allah'ın hidayetine mazhar olanlar onlardır ve onlar (gerçek) akıl iz'an sahipleridir!...
Zümər Suresi, 18. Ayet:
(17-18) Tağuta ibadet etmekten kaçınıp gönülden Allah’a yönelenlere müjdeler var! O halde sözü dinleyip sonra da en güzelini tatbik eden kullarımı müjdele! İşte onlardır Allah’ın hid
âyetin
e mazhar olanlar ve işte onlardır akl-ı selim sahibi olanlar....
Zümər Suresi, 41. Ayet:
Biz sana kitabı bütün insanlar için hak ile indirdik. Kim doğru yolu tutarsa kendi yararınadır. Kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların hidayetinden sorumlu bir vekil değilsin....
Mömin Suresi, 11. Ayet:
Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün (bedenden ayrılma ile yaşanan ve mahşerde benliksizlik yaşamı {ferd olarak gelirler
âyetin
deki olay}) ve iki kere(sinde) de dirilttin (yeni bir benlikle bâ's ettin) de kendimizdeki eksiklikleri itiraf ettik! (Bu durumdan) bir çıkış yolu var mı?"...
Zuxruf Suresi, 48. Ayet:
Ve mâ nurîhim min
âyetin
illâ hiye ekberu min uhtihâ ve ehaznâhum bil azâbi leallehum yerciûn(yerciûne)....
Zuxruf Suresi, 48. Ayet:
1.
ve mâ nurî-him
: ve onlara göstermedik
2.
min
âyetin
: âyetlerden
3.
illâ
: ancak, den başka, olmadıkça
4.
hiye
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
Ve onlar ki hidayete ermişlerdir, (Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını verdi....
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırır. Onların Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar....
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
(İman etmekle) hidayeti kabul edenlere gelince; (onlar seni her dinledikçe) Allah onların hidayetini arttırmakta ve kendilerine takvalarını ilham etmektedir....
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
Doğru yolu bulanların ise hidayetini arttırır ve onların erdemli olmalarını sağlar....
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
Hidayeti kabul edenlere gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara takvâ yollarını ilham etmiştir....
Məhəmməd Suresi, 17. Ayet:
Kılavuzlarını bulmuş olanlara gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve korunma imkânlarını kendilerine vermiştir....
Mücadilə Suresi, 1. Ayet:
Allâh, kocası hakkında seninle mücadele eden ve şik
âyetin
i Allâh'a arz edenin sözünü gerçekten işitmiştir! Allâh, ikinizin çekişmesini işitir. . . Muhakkak ki Allâh, Semi'dir, Basıyr'dir....
Məaric Suresi, 33. Ayet:
Onlar ki, şehâdetlerinde kaîmlerdir ("ŞehidAllâhu ennehu. . . "Âl-u İmran: 18.
âyetin
e atıf. A. H. )!...
Qiyamə Suresi, 14. Ayet:
İşte (gerçek şu ki) insan, kendi nefsini değerlendiricidir! ("OKU yaşam bilgini {kitabını}! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir. " 17. İsrâ' Sûresi: 14.
âyetin
i hatırlayalım. A. H. )...
Hud Suresi, 112. Ayet:
O hâlde sen hükmolunduğunca hakikati yaşa (istikamet sahibi olmak, hid
âyetin
açığa çıkması sonucu olarak hakikatin yaşanması, demektir. A. H. )! Seninle beraber, tövbe edenler de (hakikati yaşayamamalarına neden olan şeylere tövbe edenler). . . Sakın taşkınlık yapmayın! Çünkü O, yapmakta olduklarınızı (B sırrınca) Basıyr'dir....
Yasin Suresi, 46. Ayet:
Ve mâ te’tîhim min
âyetin
min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn(mu’ridîne). ...
Yasin Suresi, 46. Ayet:
1.
ve mâ te'tî-him
: ve onlara gelmedi
2.
min
âyetin
: bir âyetten
3.
min âyâti
: âyetlerden
4.
rabbi-him
: onları...
Mömin Suresi, 78. Ayet:
Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi
âyetin
illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne). ...
Mömin Suresi, 78. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
rusulen
: resûller
4.
min kabli-ke
: senden önce
...
Zuxruf Suresi, 57. Ayet:
(Hz. Peygamber meleklere tapınan müşriklere): “-Siz ve Allah’dan başka tapındığınız şeyler cehennem odunusunuz” (
âyetin
i okuyunca, kızmışlar ve bu hüküm yalnız bize ilâhlarımıza mı aittir, yoksa bütün ümmetlere mi? dediler. Hz. Peygamber: Size ve bütün ümmetlere şamildir, buyurdu. Onlar: O halde öğretmekte olduğun Meryem’in oğlu İsa’ya da hristiyanlar, Allah’ın oğludur diye ibadet ediyorlar. Biz ise Meleklere ibadet ediyoruz, onlar cehennemlik iseler biz de cehennemlik olmaya razıyız, dediler; v...
Hədid Suresi, 29. Ayet:
Ehl-i kitâb, hakıykaten Allahın fazl (-u kerem) inden hiçbir şey'e nail olamayacaklarını, muhakkak bütün inayetin Allahın elinde bulunduğunu, onu (ancak) dileyeceği kimselere vereceğini bilmedikleri için mi (küfürde inâd ediyorlar? Halbuki bunu pek a'lâ biliyorlar da). Allah büyük fazl (-u kerem) saahibidir. ...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ama dinlerine tâbi' olmadıkça, ne yahudiler ne de hristiyanlar senden aslâ hoşnûd olmayacaklardır. (Onlara) de ki: 'Şübhesiz ki Allah’ın hidâyeti (olan İslâm), hid
âyetin
ta kendisidir!' Celâlim hakkı için, eğer sana (vahiyle) gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, Allah’(dan gelecek azâb)a karşı sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır!...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen, dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hristiyanlar da, senden asla hoşnud olmazlar. Allah'ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir, de. Şayet sana gelen ilimden sonra, onların heveslerine uyacak olursan; and olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur, ne de bir yardımcı....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar aslâ senden hoşnut olmazlar. De ki: “Allah'ın hidayeti asıl hidayetin tâ kendisidir. ” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı olmaz....
Rum Suresi, 58. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
darebnâ
: biz örnekler, misaller verdik
3.
li en nâsi
: insanlar için, insanlara
4.
fî
: içinde
<...
Rum Suresi, 58. Ayet:
Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi
âyetin
le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne)....